BANNERLERİM

küresel ısınma

FOK KATLİAMINA DUR DEYİN!

Stop the Seal Slaughter
Related Posts with Thumbnails

7 Kasım 2009 Cumartesi

Hayvanlara yönelik şiddet: Bir Psikolojik Degerlendirme


Hem gecmiste hem de gunumuzde, gerek bireysel gerekse toplumsal boyutta sık sık karsi karsiya gelmek zorunda kaldigimiz siddet olgusunu tanimlamak oldukca zordur. Ancak ne yazik ki korkutma, iskence ve hatta oldurme duzeyine kadar varan siddet turleri, gundelik yasantimizin ayrilmaz birer parcasi hâlindedir.

Aslinda siddet egilimi, dogustan gelen bir ozellik degildir; cunku bir insanin kisiligi sosyal, siyasal, ekonomik ve ideolojik kosullardan bagimsiz dusunulemez. Bu kosullar, kisiyi sorunlarini konusarak cozme yeteneginden yoksun birakmis olabilir; ornegin siddete taniklik etmis ve bunun kabul gordugu bir ortamda yetismis bir cocuk, bunu sorun cozmede ve dolayisiyla yaratmada dogal bir secenek olarak gorebilir. Cocuk, belki once oyuncaklarina uygulayarak basladigi siddet yasantisini, daha sonra mahallesindeki hayvanlarla devam ettirebilir.

Siddeti ve sonuclarindan biri olan hayvanlarin maruz kaldigi iskence ve katliamlari anlayabilmek icin, butun bunlarin temelinde yatan ofke duygusunu ve saldirganlik durtusunu incelemek yararli olacaktir. Adler, ofkenin insandaki guclu olma egiliminin ve egemenlik hirsinin bir simgesi oldugunu belirtmistir. Bazi toplumlar baska toplumlar uzerinde, bazi insanlar baska insanlar uzerinde ve/ya da onlardan kacip korunmak bakimindan daha sanssiz olan hayvanlar uzerinde egemenlik kurarak, kendilerince ideal bir dunya kurmaya calisirlar.

Freud'a gore saldirganlik, olum icgudusunun bir ifadesidir. Freud yikici ozellikte olan olum icgudusunun, kiside oz yikima yol acmamak icin buyuk olcude dis dunyadaki nesnelere yoneltildigini belirtmektedir. Saldirganlik durtuleri, zararsiz bicimlere cevrilerek de (ornegin sanat ya da spor gibi yollarla) disariya yoneltilebilir. Elbette bu, gerceklesmesini arzuladigimiz durumdur ve bunu basarabilmis kisiler, zaten bu yazinin konusu olmaktan cok uzaktir.

Olum icgudusunun ve dolayisiyla saldirganlik durtulerinin herkeste var oldugunu kabul etsek bile, aslinda kisiler arasindaki ofke ve saldirganlik duzeyi farklarini ortaya cikaran, ogrenme yasantilarindaki ve kultur yapisindaki farkliliklardir. Sosyal Ogrenme Kurami'nin mimari olan Bandura, saldirgan davranisin iki temel ogrenme turu araciligiyla kazanildigini belirtmektedir: Kisi yapilmasi gereken davranislari, yol actigi tepkilerin sonuclarindan ve baskalarinin davranislarinin sonuclarini gozleyerek ogrenir. Dolayisiyla saldirganlik, bireyin toplumsallasma sureci icinde ogrenilmektedir. Siddetin toplum tarafindan nasil sunuldugu ve nasil karsilandigi da onemlidir; cunku kabul goren siddet de adeta yasal bir kimlik kazanmakta ve sorun cozmenin dogal bir araci olarak gorulup onaylanmaktadir. Bu kurama gore saldirganlik kadar saldirgan olmama davranisi da ogrenilebilir bir davranis bicimidir.

Iletisim teknolojisindeki hizli gelismeler sonucunda kitle iletisim araclarinin cok yaygin olarak tuketilmesi, bu araclarin toplumlari etkisi altina almasi bu konuyu daha fazla on plana cikarmaktadir. Ornegin hayvana yonelik siddet, bu araclarda, ozellikle de gazete haberlerinde hakli yerini alirken; televizyonda hayvan sevgisinin yuceltildigi programlara cok az rastlanmaktadir. Hemen her konuda oldugu gibi, yapilan programin izlenme kaygisi, canlilari koruma kaygisindan onde tutulmaktadir.

Toplumsallasma sureci cercevesinde gerek cocukluk doneminde, gerekse yetiskinlik doneminde kitle iletisim araclarinin etkisiyle saldirganlik davranislarinin kolaylikla ogrenildigini bilmekteyiz. Aslinda bunun tam tersi de gecerli olabilirdi; yani bu araclar sayesinde insanlara hayvan sevgisinin asilanmasi daha kolay olabilir ve dolayisiyla hayvana yonelik siddet haberleri de buna bagli olarak azalabilirdi. Oysa ulkemizden bir ornek vermek gerekirse, en buyuk kanallardan birinde her gun kadin programi yapmakta olan bir bayan, yanli bir din adamindan da destek alarak, insanlari hayvan beslememeleri ve hatta sevmemeleri yonunde tesvik edebilmektedir.

Isin ozunde, ofke de diger pek cok duygu gibi insanin kendisini ifade etmesinin bir bicimidir. Bu ifade biciminin, baskalarina zarar verme noktasina gelindiginde, ozellikle de siddete dokuldugunde istenmemesi, onaylanmamasi ve gormezden gelinmemesi gerekir. Oysa ozellikle hayvanlara yonelik siddet, insan nufusunun coklugu goz onune alindiginda gorece az bir kesimin dikkatini ve hakli ofkesini cekmektedir. Bu siddet hep suregeldigi hâlde, sadece vahim boyutlara ulastigi zaman kamuoyundan buyuk ilgi gormektedir. Hayvanlarin hak ettikleri bicimde yasama hakkini savunanlar, genellikle bir takim vaatlerle gecistirilmekte, sorumluluk tasimasi gereken merciler baskalarini suclamakta (kimse sorumluluk almadigi icin hayvan katilleri de cezasiz kalmaktadir), pek cok siradan vatandas ise hayvanseverligi insansevmezlik olarak etiketlemekte ve dunya sadece bizlere, iki ayakli canlilara aitmis gibi hayvanlar icin canla basla ugrasan, hic yoktan mucizeler yaratmaya calisan dernek ve girisimleri kucumsemektedir. Bizler de bu durum karsisinda, "evlerinde beslemiyor olsalar da; sokakta yururken gormezden geliyor olsalar da; medya kanaliyla haberdar olduklari, baslarina gelen inanilmaz acilara ve adeta alistirilmaya calistigimiz katliamlara kayitsiz kalsalar da", en azindan 'sevmesinler ama zarar da vermesinler' dusuncesini tasimak zorunda kaliyoruz. Oysa hep insanlararasi iletisimden soz ederken kullandigimiz empati (esduyum) sozcugunun diger canlilar icin de gecerli olmasi gerekmez mi?

Empati, baskalarinin duygu ve dusuncelerinin ve bunlarin olasi anlamlarinin farkinda olmak; karsisindakinin duygu ve dusuncelerini kendi icinde yasayabilmektir. 'Kendini baskasinin yerine koymak' ifadesiyle anlatilmak istenen durumdur empati. Ornegin, ozellikle evini bir ya da birden cok hayvanla paylasarak buyumus insanlar, kendilerini bir hayvanin yerine koymakta zorlanmazlar. Dunyanin kendi turunden baska canlilarin da yurdu oldugunu, onlarin da bizim gibi duygulari oldugunu anlama kapasitesine sahip bireylerde de, degil hayvanlara zarar vermek, empatiyle kurulan duygu ve dusunce paylasimina uygun tepkiler gostereceklerdir (zor durumda olanlara yardim etmek gibi).

Empati'yi daha iyi anlayabilmek icin, insanin psikolojik gelisimine bakmak gerekir. Bir cocuk biriktirilmis ofkesini davranisa donustururken, zihinsel niteliklerinden dolayi sadece an'i yasar; davranislarinin olasi sonuclarini dusunemez. Yaklasik olarak ergenlikte ortaya cikan soyut dusunme becerisi elde edilinceye kadar, insan kendini evrenin merkezinde algilar. Evrenin merkezine kendini koyan insanin en onemli ozelliklerinden biri paylasamamaktir. Dunyayi sadece kendine ait sanan insanlarin yasadiklari en buyuk yanilgi da budur: Kendini evrenin merkezinde sayip, dunyasini kimselerle paylasamamak. Oysa ben merkezciligin cok kucuk yaslarda terk edilip, sosyal ben'in kurulmasi zamani gelmistir. Sosyal ben'i gelismemis birey ise paylasmayi, empati kurmayi, kendine ve baskalarina deger vermeyi ogrenemez. Cogunlukla bu basit ve siradan gozuken siddet oncesi davranis kaliplari (gelecekteki tutum olarak siddet egiliminin kokenlerini olusturdugu unutulmamalidir) gucsuz yasitlara, kendinden kucuklere ve elbette korunmasiz hayvanlara uygulamaya baslanir. Bu davranislar, oncelikle ebeveynin yanlis davranis ve tutumlariyla beslenerek guclenir. Gercek bir sevgi ortaminda, yani aile uyelerinin birbirlerine sevgi ve saygi duyduklari, dogaya ve butun canlilarina sevgi ve saygi duymanin ogretildigi ve yuceltildigi bir aile ortaminda yetismis bir cocugun sosyal ben'i cok daha kolay gelisir. Aile, okul, sosyal cevre ve kitle iletisim araclarinin bireyin yasaminda tasimasi gereken en onemli deger, onun kendisini tanimasini saglamaktir. Bireyin sorunlarini siddete yonelerek cozmesini giderebilmek icin, toplumsal yasam icinde once bireyin kendini tanimasi saglanmalidir. Kendini tanimak ve empati kurabilmek, siddetin en buyuk dusmanlarindandir.

Siddete basvurulurken kullanilan temel bilincalti savunma mekanizmalarindan biri de farkliliga karsi duyulan hosgorusuzluktur. Bu hosgorusuzlugun siddete donusmesi, kabullenmenin gerceklesmemesi ile dogrudan iliskilidir. Kendi turunden baska canlilarin varligini ve onlarin da yasama hakki oldugunu kabullenemeyen, dolayisiyla onlarin da kendisi gibi aci ceken varliklar oldugunu dusunmeyen ya da bunu onemsemeyen kisiler yolda yururken karsisina cikan bir kediyi rahatca tekmeleyebilir; bir kopegi canli canli topraga gomemebilir; ayakkabisi bir sokak kopegi tarafindan alinan bir imam, o kopegi bulup vurabilir. Hatta bir gun coplugun birinde yuzlerce hayvan olusuyle karsilasabilirsiniz. Butun bunlar ne din'le, ne geleneklerle, ne ahlakî ilkelerle, ne de yasalarla bagdasamayacak davranislardir. 2004 yilinda kabul edilmis bir Hayvanlari Koruma Kanunu oldugu hâlde, bu davranislarin onune gecilememektedir.

Elimizdeki kanun bile bazi insanlari, hayvanlarin da bizler gibi yasama hakkina sahip olduguna, sahipsiz hayvanlarin da sahipli hayvanlar gibi yasamlarini desteklemek gerektigine, onlara kasitli olarak kotu davranilamayacagina, iskence yapilamayacagina ve onlarin her turlu kotu muameleden korunmasi icin onlem alinmasi gerektigine ikna edememistir. Bu kanuna ragmen, hayvana yonelik siddet ve teror durmamakta ve her gun yurdumuzun dort bir yanindan gelen haberlerle sarsilmaya devam etmekteyiz.

Hayvanlara uygulanan siddet ve terorun onune gecebilmek icin, elimizdeki en onemli destek, yeni nesillerdir. Onlari ne kadar hayvan sevgisi ve empati duygusuyla kusatirsak, gelecege de o kadar umutlu bakabiliriz. Elbette akranlarimiz ve buyuklerimiz icin de hicbir zaman gec degildir. Egitimin en guzel yanlarindan biri, insanin yasaminin sonuna dek devam edebilmesidir. Kitle iletisim araclarinin en etkin bicimde kullanilmasi ise hem yasamizi guvence altina alir, hem de bireysel cabalarimizla ulasamayacagimiz denli kalabalik bir kitleye sesimizi duyurur.

Hak edilmis butun guzellikler, dogayi ve icinde barindirdigi butun canlilari seven bizlerin en yakinimizdakilerden baslayarak genis kitlelere acilan katkilariyla baslar. Her sey bizimle baslar.


Uzm. Psk. Ece Comert

ALINTIDIR

0 yorum: